26 Ekim 2012 Cuma

otoriteye başvurmak - bir bilene sormak


“Merhaba Türkiyeli! Bugün biraz felsefe yapalım mı?”
Türkiyeli: “Ne yani, açlık grevlerinden bahsetmeyecek misin?
Simurg 30 Kasım’da sinemalarda”
Türkiyeli:Simurg mu? Neyi anlatıyor?”
“Düşünceleri, gökyüzü altında çay içmeye duyulan özlemi, umutları, tanıklıkları ve bugünleri... Bir tutam mavi uğruna, biraz gökyüzünden, biraz denizden, biraz da kalbinizden dilenenleri, direnenleri…”

Televizyonda kanaldan kanala sekerken, hop düşüyorsunuz Müge Anlı’nın kucağına… Nihat Doğan ile bir doktor tartışıyor. Nihat Doğan: “Günde bir dal sigara sağlığa faydalıdır!” der. Doktor da sinirlenerek cevap verir: “Bir paket sigara sağlığa faydalıdır efendi, bir dal değil!” (aman canım mesela yani) Ve biz de doktorun tavsiyesine uyuyoruz. Ama bazen bu tür “otoriteye başvurmak” epeyce sakıncalıdır. Biliyorsunuz ki; bir kimse, herhangi bir meslekle ilgili bazı niteliklere sahip olsa bile yeterli olmayabilir.

Elinize bir gazete alıyorsunuz. Acun Ilıcalı’yı gördünüz. O da ne! Gazetenin ilk dört sayfasında da aynı reklam: Acun’un elinde bir kitap ve şöyle yazıyor: “Türkiye’nin yeteneği olmak mı istiyorsun? Aradığımız kişi sen olabilirsin! Peki, işin sırrını çözmek için bu kitabı okudun mu?” Kitap da Karl Marx’ın, Das Kapital’i olsun! (aman canım mesela yani) Reklamcılık sıklıkla otoriteye başvurur. Bir insanı soymakla, yolmakla başlar her şey!

Eğer yazımızı, İlahiyat Fakültesinden mezun olmuş ve şu an felsefe bölümünde hacılık yapan biri okuyor ise onun da anlayacağı dilden yazalım:
“Ertesi gün hapının yüzde yüz işe yaradığına inanıyorum.”
“Neden?”
“Çünkü İsmail Yakıt bana öyle söyledi!”
“Yani İsmail Yakıt bu konularda uzman öyle mi?”
“Hayır, porno yıldızı”
Hâlbuki İsmail Yakıt’ın “ertesi gün hapı” hakkındaki görüşlerinin, sizden ya da benden çok daha fazla bilgi içerdiğini düşünmemiz için bir neden yoktur. Evet, İsmail Yakıt bir alanda uzman ama uzman olmadığı diğer tüm alanlarda otorite olarak güvenilmemelidir.
 
Son bir örnek daha: “Recep Tayyip Erdoğan, mevcut hükümetin diğerlerinden daha iyi işler çıkardığını söylediğinde, ona gerçekten güvenebilir miyiz?” Elbette …..! (noktalı yeri siz doldurunuz!)

20 Ekim 2012 Cumartesi

ne dedin sen! hatırladınız mı?


Hatırlamak için çekelim mi? Çekelim haydi!
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Batman'daki incelemeleri sırasında Bölge Devlet Hastanesi'nde engelli Nurullah Mehmetoğlu'nun, "Asgari ücretle çalışıyoruz. Koşullarımızın düzeltilmesini istiyoruz" demesine sinirlenerek, "Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz. Daha ne yapalım" diye çıkışmıştı. Hatırladınız mı? Şimdi oturup engelli vatandaşlarımızın neler çektiği düşünelim! Ama yok biz bu tartışmayı başlatamayız. Çünkü engel bizde, beynimizde…

Meclisi toplama çağrısını eleştiren AKP genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik, “Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclis’i toplayamayız” ifadesini kullanmıştı, hatırladınız mı? Hüseyin Çelik’i karşımıza alıp sorduk mu? “1984’ten başlayarak say bakalım!” diye… Sormadık, soramadık. Sorsaydık da cevabı yapıştırırdı: Otuz bin, yirmi dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz, yirmi dokuz bin dokuz yüz doksan sekiz… …On üç, on iki, on bir, on, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir, sıfır… Çelik kendisini öyle ya da böyle haklı çıkarabilecek zekâya sahiptir.


 
Kemal Kılıçdaroğlu’nu unutmak da ayıp olur şimdi. Başbakana olan saygısını ve inancını ne güzel ifade etmişti hatırlayın: “Biz sayın başbakan gibi söz verip sözümüzde duran insanlardan değiliz.”

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Erciş’te hayatını kaybedenler için düzenlenen mevlide katılmış ve Hakkâri’de polis noktasına katırın üzerindeki bombayla saldırı girişimini kınayarak “O katırın hesabını nasıl verecekler, ben merak ediyorum. Bir gün hesabını verecekler. Katırın hakkını korumakta bize ait” demişti. Bunu hiçbir zaman unutmayın! Ya da unutun! Kamer Genç’in de dediği gibi: “Anlayana davul zurna saz, anlamayana sivrisinek…”

Unutmayın! Unutmayın! Lütfen ama lütfen hatırlayın!


Hatırlayın, “bana yetki verin kaçakçılığı on günde bitiririm” diyen Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez’i. Kaçakçılık şebekesi yönettiği ortaya çıkınca nasıl da gülmüştük halimize…

Hatırlayın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in zamlara “Güncelleme” ismini vermesini.  “Devlet, politikası gereği adam öldürebilir” açıklamasıyla vahşetin boyutlarını ortaya çıkaran Süleyman Demirel’i hatırlayın!
Adalet Bakanlığı, cezaevi nakil aracında beş mahkûmun yanarak ölmesiyle ilgili tazminat davasında ailelere verdiği yanıtı hatırlıyor musunuz? Biz söyleyelim: “Zaten size faydası olmazdı”

Fıkramız da hazır:

İsviçre'de bir kokteyl veriliyor. Büyükelçi Bakanı, İsviçre Bakanı ile tanıştırıyor: "İsviçre denizcilik bakanı" Türkiyeli bakan şaşırıyor: "İyi de İsviçre'de deniz yok, nasıl bakanı olur?" İsviçreli Bakanı: "İyi de sizde de Adalet Bakanı var!"

Neyse artık:Mübarek kurban şeker bayramınız kutlu olsun.”(Tansu Çiller)

Başlığın çıkış noktası ve yazıya ilham veren görüntüler için izleyin lütfen:

13 Ekim 2012 Cumartesi

matematik felsefesi ve matematiği katleden çocuk


İnsanlık tarihinin en eski bilimlerinden biri olan matematik ile ilk insanla birlikte başlayan felsefenin ilişkisini, Türkiye merkezli bir bakış açısıyla atlatmaya çalışacağız. Önce çocukluğumuza dönelim; sene bin dokuz yüz bilmem kaç, “Hüdaverdi-Pırtık” karşımızda:

—Ali bey amca siz yemeği hep tam mı yersiniz?
+O ne biçim söz Hüdaverdi, yemek yarım yenir mi hiç?
—Annem sizin için onlar hep sofradan yarı aç kalkarlar diyordu?
+E, söyle bakalım delikanlı, en çok hangi dersi seviyorsun sen?
—Matematik dersini!
+Aa, afferin benim akıllı oğlum, peki neden seviyorsun matematiği?
—Hocası on beş gündür gelmiyor da ondan!

Matematik ile mantık arasındaki ilişkiyi özetleyelim mi, ne dersiniz?

Elinize bir ip alın ve o ipe iki düğüm atın. Sonra elinize bir başka ip alın ve o ipe de iki düğüm atın. İki ipi birbirine bağlayın; kaç düğüm etti? Beş mi? Bize ne demişlerdi: 2+2=4

Üzülmeyin arkadaşlar! Bu durumu Feridun Düzağaç önceden fark etmişti. Ne diyordu Boş Ders’te: Kendimi kendimden çıkartsam sıfır kalmaz. Bu matematik bizi kandırıyor hocaaaaaamm. Elde var sorular... Gözyaşları... Boş umutlar… Hesaplar tutmaz… Tutmaz hocaaaaaaammm! Tık

Böyle bir iklimde ortaya öyle bir öğrenci çıktı ki, “Soyut matematikler dünyası ile materyal evren arasındaki ilişki nedir?” sorusunu tekrar gündeme getirdi. İşte o öğrenci:



 
Sonra bir suçlu aradık; o anlayışsız öğretmenlerimiz el kaldırdı: Buradayız! Biz buradayız! Elimizde abaküs kaldık bir başımıza… Bir de fıkralarımız kaldı; buyurun onlardan birisiyle daha tanışın:

Üç ihtiyar hafıza testi yaptırmak için doktora gider. Doktor ilkine sorar: “Üç kere üç kaç eder?”
“285!” der adam.
Doktor endişeyle ikinciye döner: “Üç kere üç?”
“Pazartesi!” diye bağırır ikinci ihtiyar.
Doktor iyice endişelenir ve üçüncüye döner: “Peki, size de bir soralım. Üç kere üç, kaç eder?”
“Dokuz,” der üçüncü ihtiyar.
“Harika!” der doktor. “Nasıl buldunuz bakalım?”
“Kolay” der adam. “Pazartesi’den 285 çıkardım.”

Bir sosyopatın dediği gibi: “Eğer mutsuzsam, mutlu olmak için matematikle uğraşırım, eğer mutluysam, mutlu kalmak için matematikle uğraşırım.”

Daha neler göreceğiz neler! İnsan sevgisi rehberimiz olsun.

12 Ekim 2012 Cuma

zaytung biz ve son dakika


Felsefe Filozof Felsefespri programına hoş geldiniz efendim. Kısa mesajla bize ulaşmak için FFF yazdıktan sonra bir boşluk bırakıyorsunuz +905346378700’a gönderiyorsunuz.(sizin paranız filan vardır şimdi, yoksa yemişiz görüşlerinizi) Faksla da bize ulaşabilirsiniz, 0 212 alan kodu, 333 33 33. E-posta adresimiz de felsefespri@gmail.com.  Twitter ve Facebook’tan da takip etmeyi unutmayın. Neyse! Çok değerli bir konuğumuz var. Kaldı ki değersiz gördüğümüz şeylerle pek işimiz olmuyor. Rechep Gull Arinc Shahin Üniversitemizin Güzel Sanatlar Fakültesinin Dekanı Profesör Doktor Sayın Hakan Bil Zaytung hocamız bugün bizlerle birlikte programımıza konuk olarak katılıyor. Ne büyük şeref ki onu programımızda ağırlıyoruz. Değerli hocam hoş geldiniz, ayaklarınıza sağlık, şeref verdiniz. Bizi kırmadınız ve bugün burada konuğumuz oldunuz. “Dürüst, Tarafsız, Ahlaksız Haber” sloganıyla mizahi haberler veren, Türkiye merkezli “Zaytung” bizi kırmadı ve bugün burada konuğumuz oldu. İnanılır gibi değil la!

Zaytung: “Ne o haber nefesleri kesti, ne de o şok görüntüler kanımızı dondurdu...”

“Tekrar Hoş geldiniz efendim! Hazırsanız hemen bir soruyla başlayalım.
Zaytung:  “Çay hazır…”

“Çok hızlısınız anacım! Bu kadar kısa sürede, bu denli ince bir mizahi üslup anlayışını neye borçlusunuz?”
Zaytung: “Menüyü en ince ayrıntısına kadar inceleyen genç, yine bira söyledi...” 

“Bira mı?” Neydi şimdi bu!”
Zaytung:  Alkol ve Akaryakıt'a Gelen Son Zamlara Suriyeli Mültecilerden Sert Tepki: "Biz Gürcistan'a gidiyoruz!”

“Kısa bir ara!”

Cumartesi pazarının sunduğu, Felsefe Filozof Felsefespri devam edecek…


Şimdi söz ustanın! Usta derki al eseni, biz biliriz en güzeli. Borumu bu? Borudur bu, adıyla sanıyla esendir bu! Usta deyip geçme güzel, hem biçer hem döşer. Borumu bu? Borudur bu, adıyla sanıyla esendir bu! Envai çeşit usta işi borular esen plastikte. Bu işte bizim borumuz öter!


Cumartesi pazarının sunduğu, Felsefe Filozof Felsefespri devam ediyor…


“Bildiğiniz gibi Türkiye’de felsefeci ve filozof ayrımı yapılmakta, siz bu ayrımı nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Zaytung:  “Felsefe Bölümü mezunları ''filozof'' sıfatı alabilmek için AİHM'e başvurdu...”

“Bu felsefe dünyasında bomba etkisi yaratmıştı öyle değil mi?”
Zaytung:  "Tanrı ölmedi, öldürüldü" İddiası Felsefe Dünyasında Bomba Etkisi Yarattı...”

“Şimdi bir dakika, karıştırmayın Tanrıyı! Filozof ve felsefeci diyorduk, AİHM’den bir sonuç çıktı mı?”
Zaytung: “Felsefe mezunlarının filozofluk başvurularının olumlu sonuçlanması üzerine peygamberlik için başvuran din öğretmenlerinin umutlu bekleyişi sürüyor...”

“Yahu bi gevşeyin Allah aşkına! Neyse, bir izleyicimiz diyor ki; Zaytung’un 12. Felsefe kurultayından haberi var mı?”
Zaytung: “12. Felsefe Kurultayında Bu Yıl da "Ayıp" ve "Yazık" Kavramlarını Tanımlayabilen Çıkmadı...”

“Bu başarısızlığın sebepleri üzerine hiç kafa yordunuz mu?”
Zaytung: “Felsefe olimpiyatlarına katılacak takımımızda, sakatlıkları geçen 2 sporcumuz, antrenmanı takımdan ayrı düz mantık çalışması yaparak tamamladılar...”

“Felsefe olimpiyatlarına katılacak takımımızda hiç kadın olmaması da ayrı bir tartışma konusu öyle değil mi?”
Zaytung:  “Türkiyeli kadınların % 97'si hep iyi niyeti yüzünden kaybediyor”

“Birkaç ay önce Türkiye, altına sizin imza attığınız bir haberle sokaklara döküldü ama hemen ardından haberin şişirme olduğu söylentisi yayıldı.”  Hatırlamayanlar için: Adıyaman Fatih Anadolu Lisesi 11/C Sınıfı, Felsefe Dersinde Hayatın Anlamını Çözdü.
Zaytung: “Zaytung.com Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı'ndan Bildirilmiştir: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel materyal, html kodlarına varıncaya kadar yalandır uydurmadır. Kemik yaşı 18'den küçük olanlar siteye bir arkadaşa bakıp hemen çıkmak için dahi giremezler. Son olarak bizi dava edip mahkemelerde süründürmezseniz gerçekten çok seviniriz. Saygılarımızla.”

“Son olarak programımızı nasıl buldunuz?”
Zaytung: “Yetenek ve donanımınızın ön plana çıkacağı, gerçek kapasitenizin herkes tarafından fark edileceği bir döneme giriyorsunuz. Bu dönemi izin alarak falan bir şekilde atlatabilirseniz, işinizi hala elinizde tutmanız mümkün gibi görünüyor... Son Olarak Suriye'nin de Eklenmesiyle Birlikte Türkiye'nin Resmi Özür Beklediği Ülke Sayısı 82'ye ulaştı.”
 
“Gördünüz işte, Zaytung böyle ilginçliklerle dolu bir hastalık. Duymak ve görmek istediğiniz haberlerle yeniden karşınızda olmak dileği ile her nerede yaşanılıyor ve yaşatılıyorsa ve yarına bir şans verin.”

7 Ekim 2012 Pazar

varlık felsefesi - ekmek çıktıııı

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’nde bölüm başkanlığı yapmakta olan Ömer Naci Soykan’ın derste öğrencilerine anlatmış olduğu bir hikâyeden yola çıktık ve o hikâye bizi buraya kadar sürükledi.


“İşiniz vardı da biz mi aldık?” “Petrol vardı da biz mi içtik?” “Trabzon'u Akdeniz'in incisi yapacağım.”diyenlerin hüküm sürdüğü; insanların “ekmek”, “tüp”, “zeytinyağı” kuyruğunda insanlık dışı manzaralara şahit olduğu bir dönem…(2012’de durum çok da farklı değil esasen) Açlık, yoksulluk, yolsuzluk… Cümlelerle resimleyemediğimizi düşünüyoruz, o halde “Çöpçüler Kralı”ndan bir kesit sunalım sizlere:


Bir gün Ömer Naci Soykan kuyruktadır.(maaş mı, kesmeşeker mi, ekmek mi, tüp mü o da hatırlamıyor) Orta yaşlı bir kadın hemen Soykan’ın önüne kaynak yapar. Soykan ses çıkarmaz ama bakışları korkunçtur. Kaynak yapan kadın kendince: “Burası benim yerimdi,” der. Soykan sinirlenerek: “Hayır burası sizin yeriniz değildi,” der. İnat bu ya kadın üsteler: “Evet, burası benim yerimdi, bir işim çıkmıştı sadece, şimdi gelebildim.” Soykan da: “Bedeniniz neredeyse siz oradasınızdır, siz hem sıradan çıkıp hem de sıranızı koruyamazsınız” der. Ve kadın Soykan’ın delirmiş olduğunu düşünüp oradan uzaklaşır.

Bu olay bize şu fıkrayı hatırlatır: Adam, en iyi arkadaşının karısıyla yataktayken, arkadaşının arabasının sesini duyar. Derhal fırlayıp dolaba saklanır. Arkadaşı gelir ve ceketini asmak için dolabı açtığında adamı çırılçıplak bulur. “Mustafa, ne yapıyorsun burada?” der. Mustafa omuz silker: “E, herkes bir yerde olmalı.”

Buradan hareketle cisme yer kaplayan dememizde hiçbir sakınca göremiyoruz. Descartes’a da değinmiş olduk. Konuyu bir akşam sohbeti ile pekiştirelim:
Gorgias: “Bilinecek bir şey yoktur adamım!”
Heraklitos: “Yapma bebeğim! Bilgelik tektir; her şeyi her şeyle yöneten düşünceyi bilmektir.”
Gorgias: “Bir şey varsa bile bilinemez Heraklit! Kızdırma beni!”
Heraklitos: “Çok katısın corci, bilmişlik de yapıyorsun hem. Unutma çok bilgi insanı akıllı yapmaz!”
Gorgias: “Kes bu zırvaları! Beni dinle önce, bak bak geliyor: Bilinse bile başkalarına bildirilemez.”
Heraklitos: “Hesap lütfen!”

Varlık nedir? Bir nesnenin özellikleri veya ilişkileri nedir ve bunlar nesneyle nasıl ilişkilidir? Falan mı filan mı felan mı fistan mı derken sağlığınıza dikkat edin. Keyifli bir hafta sonu için alternatifler sunamıyoruz ama sizi çok seviyoruz.


2 Ekim 2012 Salı

Din Felsefesi ve Çakar Çakmaz Çakan Çakmak

Sizi gidi allahsız kitapsız pislikler! Lanet olası günahkâr çocuklar... Abdestsiz, namazsız, kaygısız, namussuzlar... Cevap verin! Tanrı yok mudur tok mudur he? Kurtuluş yolunuz peki? İbadet, kutsal mekân, dua, mucize? Ayin? Paskalya, Kurban ve Ramazan? Muhammed, Ali, İsa, Musa? Bakmayın aval aval, cevap verin! Konuşun dedik size! Konuşun! Oyun mu oynuyoruz lan burada! He? Biz sizi yola getirmesini biliriz:

Kim Allah'a ve Resulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır. (Fetih Suresi/13 Türkçe meal Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır)

Konuşun dedik, konuşun yoksa dinimize imanımıza gebertiriz sizi:

Muhakkak ki ayetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında ateşe atacağız. Onların derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için onları(derilerini) başka deriler ile değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah Aziz’dir, Hakim’dir. (Nisa Suresi/56 Türkçe meal İmam İskender Ali Mihr)

He şöyle yola gelin! Şimdi biraz sakin olun arkadaşlar! Korkulacak bir şey yok! Sizin için başka başka ayetlerimiz de bulunmaktadır, siz yeter ki bizimle kalın:

Beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. (Nisa/3 Diyanet Vakfı)

İslamiyet gibi tanrısı tek dinlerde emir, yasak ve doğmalar hep kardeştir; azıcık ucundan da erkek egemen:

Eğer bir adam kızını cariye(yani köle) olarak satarsa, kız, erkek köleler gibi özgür bırakılmayacak. (Eksodus, 21,7)

Tanrı’nın varlığına dair düşüncelerinizi merak ediyoruz. Evrenin yaratılıp yaratılmadığını da soruyoruz. Ruhun ölümsüzlüğü hakkında düşüncelerinizi de önemsiyoruz. Allah belamızı versin ki! Biz kullarımızı(hatalı-hatasız) niçin yaratıyoruz? Eleştirsin, sorgulasın, büyüsün insan olsun para kazandırsın diye yaratıyoruz. Ama sizden insan olmaz anacım! Şimdi şuracıkta donunuza kadar soysak sizi gıkınız çıkmayacak!

“Bitirmeden önce felsefespri’ye yaraşır bir açıklama yapmak gerek: Aç bir insana yiyecek bir şey vermek için tanrıya inanmak şart değildir.” (NE LAN BU! ARTİSTLİĞİNİZ KİME OLUM! Dediniz ve hapı yuttunuz hiç boşuna yalan söylemeyin, kendi kulaklarımızla duyduk)

Bu yazıyı, Türkiye’deki Felsefe Bölümlerini katleden Doçentlere, Profesörlere kısacası tüm avanaklara armağan ediyoruz. Düşünememenize, anlayamamanıza şaşırmayarak…

“Felsefe profesörlerinin yüzünün kızarması gerektiği düşünülebilir, ne var ki bu onlardan çok fazla şey beklemek olur.”

İşte bu bizim en sinirli halimiz!