yorumlarınızı bekliyorum...
17 Aralık 2012 Pazartesi
Kendileri Sosyalist Olup Sosyalizm'i de Tarumar Edecekler
Etiketler:
eren gürleyük,
fidel castro,
işçi partisi,
karl marx,
lenin,
mao,
ödp,
radikal,
radikalblog,
sdp,
sosyalist,
sosyalizm,
stalin,
tgb,
tkp
7 Aralık 2012 Cuma
Radikal Blog - Kişisel Blog Yazıları ve En İyi Blog Yazarları Radikal'de!
Halihazırda iki yazı(fotoğraflara tıklayarak ulaşabilirsiniz):
Hey sen! Sana sesleniyoruz gör bizi; öğrencisinin devamsızlığını hesaplayan, notunu kıran ihtiyar, nerede o örgütlü devrimci sabahlar?
***
Galiba herkesin Yaşar Kemal olduğu bir dünya istiyorum; galibası fazla!
4 Kasım 2012 Pazar
Bir İşkence Mağduru
Bu hafta biraz tembellik yaptık, neyse ki RadikalBlog yardımımıza yetişti. Okumak için bir Tık yeter!
Etiketler:
blog,
eren gürleyük,
işkence,
radikal,
radikalblog
26 Ekim 2012 Cuma
otoriteye başvurmak - bir bilene sormak
Türkiyeli: “Ne yani, açlık
grevlerinden bahsetmeyecek misin?
“Simurg 30 Kasım’da sinemalarda”
Türkiyeli: “Simurg mu?
Neyi anlatıyor?”
“Düşünceleri, gökyüzü altında çay içmeye duyulan özlemi,
umutları, tanıklıkları ve bugünleri... Bir tutam mavi uğruna, biraz
gökyüzünden, biraz denizden, biraz da kalbinizden dilenenleri, direnenleri…”
Televizyonda kanaldan kanala sekerken,
hop düşüyorsunuz Müge Anlı’nın
kucağına… Nihat Doğan ile bir doktor tartışıyor. Nihat Doğan: “Günde bir dal sigara sağlığa faydalıdır!” der. Doktor
da sinirlenerek cevap verir: “Bir paket sigara sağlığa faydalıdır efendi, bir
dal değil!” (aman canım mesela yani)
Ve biz de doktorun tavsiyesine uyuyoruz. Ama bazen bu tür “otoriteye başvurmak”
epeyce sakıncalıdır. Biliyorsunuz ki; bir kimse, herhangi bir meslekle ilgili
bazı niteliklere sahip olsa bile yeterli olmayabilir.
Elinize bir gazete alıyorsunuz. Acun
Ilıcalı’yı gördünüz. O da ne! Gazetenin ilk dört sayfasında da aynı reklam: Acun’un
elinde bir kitap ve şöyle yazıyor: “Türkiye’nin yeteneği olmak mı istiyorsun?
Aradığımız kişi sen olabilirsin! Peki, işin sırrını çözmek için bu kitabı
okudun mu?” Kitap da Karl Marx’ın, Das Kapital’i olsun! (aman canım mesela yani) Reklamcılık sıklıkla
otoriteye başvurur. Bir insanı soymakla, yolmakla başlar her şey!
Eğer yazımızı, İlahiyat Fakültesinden
mezun olmuş ve şu an felsefe bölümünde hacılık yapan biri okuyor ise onun da
anlayacağı dilden yazalım:
“Ertesi gün hapının yüzde yüz işe yaradığına inanıyorum.”
“Neden?”
“Çünkü İsmail Yakıt bana öyle söyledi!”
“Yani İsmail Yakıt bu konularda uzman öyle mi?”
“Hayır, porno yıldızı”
Hâlbuki İsmail Yakıt’ın “ertesi gün
hapı” hakkındaki görüşlerinin, sizden ya da benden çok daha fazla bilgi içerdiğini
düşünmemiz için bir neden yoktur. Evet, İsmail Yakıt bir alanda uzman ama uzman
olmadığı diğer tüm alanlarda otorite olarak güvenilmemelidir.
Son bir örnek daha: “Recep Tayyip
Erdoğan, mevcut hükümetin diğerlerinden daha iyi işler çıkardığını söylediğinde,
ona gerçekten güvenebilir miyiz?” Elbette …..! (noktalı yeri siz doldurunuz!)
Etiketler:
bilgi,
charlie chaplin,
das kapital,
eren gürleyük,
film,
ismail yakıt,
karikatür,
karl marx,
musa kart,
müge anlı,
nihat doğan,
otorite,
recep tayyip erdoğan,
reklamlar,
simurg,
siyaset felsefesi
20 Ekim 2012 Cumartesi
ne dedin sen! hatırladınız mı?
Hatırlamak için çekelim mi? Çekelim haydi!
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Batman'daki incelemeleri sırasında Bölge Devlet Hastanesi'nde engelli Nurullah Mehmetoğlu'nun, "Asgari ücretle çalışıyoruz. Koşullarımızın düzeltilmesini istiyoruz" demesine sinirlenerek, "Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz. Daha ne yapalım" diye çıkışmıştı. Hatırladınız mı? Şimdi oturup engelli vatandaşlarımızın neler çektiği düşünelim! Ama yok biz bu tartışmayı başlatamayız. Çünkü engel bizde, beynimizde…
Meclisi toplama çağrısını eleştiren AKP genel başkan yardımcısı
Hüseyin Çelik, “Birkaç Mehmet şehit oldu
diye Meclis’i toplayamayız” ifadesini kullanmıştı, hatırladınız mı? Hüseyin
Çelik’i karşımıza alıp sorduk mu? “1984’ten başlayarak say bakalım!” diye…
Sormadık, soramadık. Sorsaydık da cevabı yapıştırırdı: Otuz bin, yirmi dokuz
bin dokuz yüz doksan dokuz, yirmi dokuz bin dokuz yüz doksan sekiz… …On üç, on
iki, on bir, on, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir, sıfır…
Çelik kendisini öyle ya da böyle haklı çıkarabilecek zekâya sahiptir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu unutmak da ayıp olur şimdi. Başbakana
olan saygısını ve inancını ne güzel ifade etmişti hatırlayın: “Biz sayın başbakan gibi söz verip
sözümüzde duran insanlardan değiliz.”
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Erciş’te hayatını kaybedenler
için düzenlenen mevlide katılmış ve Hakkâri’de polis noktasına katırın
üzerindeki bombayla saldırı girişimini kınayarak “O katırın hesabını nasıl verecekler, ben merak ediyorum. Bir gün
hesabını verecekler. Katırın hakkını korumakta bize ait” demişti. Bunu
hiçbir zaman unutmayın! Ya da unutun! Kamer Genç’in de dediği gibi: “Anlayana davul zurna saz, anlamayana
sivrisinek…”
Unutmayın! Unutmayın!
Lütfen ama lütfen hatırlayın!
Hatırlayın, “bana yetki verin kaçakçılığı on günde bitiririm” diyen Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez’i. Kaçakçılık şebekesi yönettiği ortaya çıkınca nasıl da gülmüştük halimize…
Hatırlayın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in zamlara “Güncelleme” ismini vermesini. “Devlet, politikası gereği adam öldürebilir”
açıklamasıyla vahşetin boyutlarını ortaya çıkaran Süleyman Demirel’i hatırlayın!
Adalet Bakanlığı, cezaevi nakil aracında beş mahkûmun
yanarak ölmesiyle ilgili tazminat davasında ailelere verdiği yanıtı hatırlıyor
musunuz? Biz söyleyelim: “Zaten size
faydası olmazdı”
Fıkramız da hazır:
İsviçre'de bir
kokteyl veriliyor. Büyükelçi Bakanı, İsviçre Bakanı ile tanıştırıyor:
"İsviçre denizcilik bakanı" Türkiyeli bakan şaşırıyor: "İyi de
İsviçre'de deniz yok, nasıl bakanı olur?" İsviçreli Bakanı: "İyi de
sizde de Adalet Bakanı var!"
Neyse artık: “Mübarek
kurban şeker bayramınız kutlu olsun.”(Tansu Çiller)
Başlığın çıkış noktası ve yazıya ilham veren görüntüler
için izleyin lütfen:
Etiketler:
akp,
chp,
düşünmek,
eren gürleyük,
fıkra,
gaflar,
hafıza,
hatırlamak,
hüseyin çelik,
idris naim şahin,
kamer genç,
karikatür,
kemal kılıçdaroğlu,
recep akdağ,
siyaset felsefesi,
tbmm,
video
13 Ekim 2012 Cumartesi
matematik felsefesi ve matematiği katleden çocuk
İnsanlık tarihinin en eski bilimlerinden biri olan matematik ile ilk insanla birlikte başlayan felsefenin ilişkisini, Türkiye merkezli bir bakış açısıyla atlatmaya çalışacağız. Önce çocukluğumuza dönelim; sene bin dokuz yüz bilmem kaç, “Hüdaverdi-Pırtık” karşımızda:
—Ali bey amca
siz yemeği hep tam mı yersiniz?
+O ne biçim söz
Hüdaverdi, yemek yarım yenir mi hiç?
—Annem sizin
için onlar hep sofradan yarı aç kalkarlar diyordu?
+E, söyle
bakalım delikanlı, en çok hangi dersi seviyorsun sen?
—Matematik
dersini!
+Aa, afferin
benim akıllı oğlum, peki neden seviyorsun matematiği?
—Hocası on beş
gündür gelmiyor da ondan!
Matematik
ile mantık arasındaki ilişkiyi özetleyelim mi, ne dersiniz?
Elinize
bir ip alın ve o ipe iki düğüm atın. Sonra elinize bir başka ip alın ve o ipe
de iki düğüm atın. İki ipi birbirine bağlayın; kaç düğüm etti? Beş mi? Bize ne
demişlerdi: 2+2=4
Üzülmeyin
arkadaşlar! Bu durumu Feridun Düzağaç önceden fark etmişti. Ne diyordu Boş Ders’te:
Kendimi kendimden çıkartsam sıfır kalmaz. Bu matematik bizi kandırıyor hocaaaaaamm.
Elde var sorular... Gözyaşları... Boş umutlar… Hesaplar tutmaz… Tutmaz hocaaaaaaammm! Tık
Böyle
bir iklimde ortaya öyle bir öğrenci çıktı ki, “Soyut matematikler dünyası ile materyal
evren arasındaki ilişki nedir?” sorusunu tekrar gündeme getirdi. İşte o
öğrenci:
Sonra
bir suçlu aradık; o anlayışsız öğretmenlerimiz el kaldırdı: Buradayız! Biz buradayız!
Elimizde abaküs kaldık bir başımıza… Bir de fıkralarımız kaldı; buyurun onlardan
birisiyle daha tanışın:
Üç ihtiyar
hafıza testi yaptırmak için doktora gider. Doktor ilkine sorar: “Üç kere üç kaç
eder?”
“285!” der adam.
Doktor endişeyle
ikinciye döner: “Üç kere üç?”
“Pazartesi!”
diye bağırır ikinci ihtiyar.
Doktor iyice
endişelenir ve üçüncüye döner: “Peki, size de bir soralım. Üç kere üç, kaç
eder?”
“Dokuz,” der
üçüncü ihtiyar.
“Harika!” der
doktor. “Nasıl buldunuz bakalım?”
“Kolay” der adam.
“Pazartesi’den 285 çıkardım.”
Bir
sosyopatın dediği gibi: “Eğer mutsuzsam, mutlu olmak için matematikle
uğraşırım, eğer mutluysam, mutlu kalmak için matematikle uğraşırım.”
Daha
neler göreceğiz neler! İnsan sevgisi rehberimiz olsun.
12 Ekim 2012 Cuma
zaytung biz ve son dakika
Felsefe Filozof Felsefespri programına
hoş geldiniz efendim. Kısa mesajla bize ulaşmak için FFF yazdıktan sonra bir
boşluk bırakıyorsunuz +905346378700’a gönderiyorsunuz.(sizin paranız filan
vardır şimdi, yoksa yemişiz görüşlerinizi) Faksla da bize ulaşabilirsiniz, 0
212 alan kodu, 333 33 33. E-posta adresimiz de felsefespri@gmail.com. Twitter ve Facebook’tan da takip etmeyi
unutmayın. Neyse! Çok değerli bir konuğumuz var. Kaldı ki değersiz gördüğümüz
şeylerle pek işimiz olmuyor. Rechep Gull Arinc Shahin Üniversitemizin Güzel
Sanatlar Fakültesinin Dekanı Profesör Doktor Sayın Hakan Bil Zaytung
hocamız bugün bizlerle birlikte programımıza konuk olarak katılıyor. Ne büyük
şeref ki onu programımızda ağırlıyoruz. Değerli hocam hoş geldiniz,
ayaklarınıza sağlık, şeref verdiniz. Bizi kırmadınız ve bugün burada konuğumuz
oldunuz. “Dürüst, Tarafsız, Ahlaksız Haber” sloganıyla mizahi haberler veren,
Türkiye merkezli “Zaytung” bizi kırmadı ve bugün burada konuğumuz oldu.
İnanılır gibi değil la!
Zaytung: “Ne o haber nefesleri kesti, ne de o şok
görüntüler kanımızı dondurdu...”
“Tekrar Hoş
geldiniz efendim! Hazırsanız hemen bir soruyla başlayalım.
Zaytung: “Çay
hazır…”
“Çok hızlısınız
anacım! Bu kadar kısa sürede, bu denli ince bir mizahi üslup anlayışını neye
borçlusunuz?”
Zaytung: “Menüyü en ince ayrıntısına kadar inceleyen
genç, yine bira söyledi...”
“Bira mı?” Neydi
şimdi bu!”
Zaytung: Alkol ve
Akaryakıt'a Gelen Son Zamlara Suriyeli Mültecilerden Sert Tepki: "Biz Gürcistan'a
gidiyoruz!”
“Kısa bir ara!”
Cumartesi
pazarının sunduğu, Felsefe Filozof Felsefespri devam edecek…
Şimdi söz ustanın!
Usta derki al eseni, biz biliriz en güzeli. Borumu
bu? Borudur bu, adıyla sanıyla esendir bu! Usta deyip geçme güzel, hem biçer
hem döşer. Borumu bu? Borudur bu, adıyla
sanıyla esendir bu! Envai çeşit usta işi borular esen plastikte. Bu işte bizim borumuz öter!
Cumartesi
pazarının sunduğu, Felsefe Filozof Felsefespri devam ediyor…
“Bildiğiniz gibi
Türkiye’de felsefeci ve filozof ayrımı yapılmakta, siz bu ayrımı nasıl
değerlendiriyorsunuz?”
Zaytung: “Felsefe
Bölümü mezunları ''filozof'' sıfatı alabilmek için AİHM'e başvurdu...”
“Bu felsefe dünyasında
bomba etkisi yaratmıştı öyle değil mi?”
Zaytung: "Tanrı
ölmedi, öldürüldü" İddiası Felsefe Dünyasında Bomba Etkisi Yarattı...”
“Şimdi bir dakika,
karıştırmayın Tanrıyı! Filozof ve felsefeci diyorduk, AİHM’den bir sonuç çıktı
mı?”
Zaytung: “Felsefe mezunlarının filozofluk başvurularının
olumlu sonuçlanması üzerine peygamberlik için başvuran din öğretmenlerinin
umutlu bekleyişi sürüyor...”
“Yahu bi gevşeyin
Allah aşkına! Neyse, bir izleyicimiz diyor ki; Zaytung’un 12. Felsefe
kurultayından haberi var mı?”
Zaytung: “12. Felsefe Kurultayında Bu Yıl da
"Ayıp" ve "Yazık" Kavramlarını Tanımlayabilen Çıkmadı...”
“Bu başarısızlığın
sebepleri üzerine hiç kafa yordunuz mu?”
Zaytung: “Felsefe olimpiyatlarına katılacak takımımızda,
sakatlıkları geçen 2 sporcumuz, antrenmanı takımdan ayrı düz mantık çalışması
yaparak tamamladılar...”
“Felsefe
olimpiyatlarına katılacak takımımızda hiç kadın olmaması da ayrı bir tartışma
konusu öyle değil mi?”
Zaytung: “Türkiyeli
kadınların % 97'si hep iyi niyeti yüzünden kaybediyor”
“Birkaç ay önce
Türkiye, altına sizin imza attığınız bir haberle sokaklara döküldü ama hemen
ardından haberin şişirme olduğu söylentisi yayıldı.” Hatırlamayanlar için: Adıyaman Fatih Anadolu
Lisesi 11/C Sınıfı, Felsefe Dersinde Hayatın Anlamını Çözdü.
Zaytung: “Zaytung.com Halkla İlişkiler Daire
Başkanlığı'ndan Bildirilmiştir: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel materyal,
html kodlarına varıncaya kadar yalandır uydurmadır. Kemik yaşı 18'den küçük
olanlar siteye bir arkadaşa bakıp hemen çıkmak için dahi giremezler. Son olarak
bizi dava edip mahkemelerde süründürmezseniz gerçekten çok seviniriz.
Saygılarımızla.”
“Son olarak
programımızı nasıl buldunuz?”
Zaytung: “Yetenek ve donanımınızın ön plana çıkacağı,
gerçek kapasitenizin herkes tarafından fark edileceği bir döneme giriyorsunuz.
Bu dönemi izin alarak falan bir şekilde atlatabilirseniz, işinizi hala elinizde
tutmanız mümkün gibi görünüyor... Son Olarak Suriye'nin de Eklenmesiyle
Birlikte Türkiye'nin Resmi Özür Beklediği Ülke Sayısı 82'ye ulaştı.”
“Gördünüz işte,
Zaytung böyle ilginçliklerle dolu bir hastalık. Duymak ve görmek istediğiniz
haberlerle yeniden karşınızda olmak dileği ile her nerede yaşanılıyor ve
yaşatılıyorsa ve yarına bir şans verin.”
Etiketler:
canlı yayın,
felsefe,
felsefespri,
filozof,
hakan bil,
reklamlar,
üniversite,
zaytung
7 Ekim 2012 Pazar
varlık felsefesi - ekmek çıktıııı
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Felsefe
Bölümü’nde bölüm başkanlığı yapmakta olan Ömer
Naci Soykan’ın derste öğrencilerine anlatmış olduğu bir hikâyeden yola
çıktık ve o hikâye bizi buraya kadar sürükledi.
“İşiniz
vardı da biz mi aldık?” “Petrol vardı da biz mi içtik?” “Trabzon'u Akdeniz'in
incisi yapacağım.”diyenlerin hüküm sürdüğü; insanların “ekmek”, “tüp”,
“zeytinyağı” kuyruğunda insanlık dışı manzaralara şahit olduğu bir
dönem…(2012’de durum çok da farklı değil esasen) Açlık, yoksulluk, yolsuzluk…
Cümlelerle resimleyemediğimizi düşünüyoruz, o halde “Çöpçüler Kralı”ndan bir kesit sunalım sizlere:
Bir
gün Ömer Naci Soykan kuyruktadır.(maaş mı, kesmeşeker mi, ekmek mi, tüp mü o da
hatırlamıyor) Orta yaşlı bir kadın hemen Soykan’ın önüne kaynak yapar. Soykan
ses çıkarmaz ama bakışları korkunçtur. Kaynak yapan kadın kendince: “Burası benim yerimdi,” der. Soykan
sinirlenerek: “Hayır burası sizin yeriniz
değildi,” der. İnat bu ya kadın üsteler: “Evet, burası benim yerimdi, bir işim çıkmıştı sadece, şimdi gelebildim.”
Soykan da: “Bedeniniz neredeyse siz
oradasınızdır, siz hem sıradan çıkıp hem de sıranızı koruyamazsınız” der.
Ve kadın Soykan’ın delirmiş olduğunu düşünüp oradan uzaklaşır.
Bu olay bize şu fıkrayı hatırlatır: Adam, en iyi arkadaşının karısıyla
yataktayken, arkadaşının arabasının sesini duyar. Derhal fırlayıp dolaba
saklanır. Arkadaşı gelir ve ceketini asmak için dolabı açtığında adamı
çırılçıplak bulur. “Mustafa, ne yapıyorsun burada?” der. Mustafa omuz silker:
“E, herkes bir yerde olmalı.”
Buradan hareketle cisme yer kaplayan
dememizde hiçbir sakınca göremiyoruz. Descartes’a da değinmiş olduk. Konuyu bir
akşam sohbeti ile pekiştirelim:
Gorgias: “Bilinecek bir şey yoktur adamım!”
Heraklitos: “Yapma bebeğim! Bilgelik tektir; her şeyi her şeyle yöneten düşünceyi
bilmektir.”
Gorgias: “Bir şey varsa bile bilinemez Heraklit! Kızdırma beni!”
Heraklitos: “Çok katısın corci, bilmişlik de yapıyorsun hem. Unutma çok bilgi
insanı akıllı yapmaz!”
Gorgias: “Kes bu zırvaları! Beni dinle önce, bak bak geliyor: Bilinse bile
başkalarına bildirilemez.”
Heraklitos: “Hesap lütfen!”
Varlık nedir? Bir nesnenin özellikleri
veya ilişkileri nedir ve bunlar nesneyle nasıl ilişkilidir? Falan mı filan mı
felan mı fistan mı derken sağlığınıza dikkat edin. Keyifli bir hafta sonu için alternatifler sunamıyoruz ama sizi çok
seviyoruz.
2 Ekim 2012 Salı
Din Felsefesi ve Çakar Çakmaz Çakan Çakmak
Sizi
gidi allahsız kitapsız pislikler! Lanet olası günahkâr çocuklar... Abdestsiz,
namazsız, kaygısız, namussuzlar... Cevap verin! Tanrı yok mudur tok mudur he? Kurtuluş
yolunuz peki? İbadet, kutsal mekân, dua, mucize? Ayin? Paskalya, Kurban ve
Ramazan? Muhammed, Ali, İsa, Musa? Bakmayın aval aval, cevap verin! Konuşun
dedik size! Konuşun! Oyun mu oynuyoruz lan burada! He? Biz sizi yola
getirmesini biliriz:
Kim Allah'a ve
Resulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş
hazırlamışızdır. (Fetih Suresi/13 Türkçe meal Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır)
Konuşun
dedik, konuşun yoksa dinimize imanımıza gebertiriz sizi:
Muhakkak ki
ayetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında ateşe atacağız. Onların derilerinin
her yanışında, azabı tatmaları için onları(derilerini) başka deriler ile
değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah Aziz’dir, Hakim’dir. (Nisa Suresi/56 Türkçe
meal İmam İskender Ali Mihr)
He
şöyle yola gelin! Şimdi biraz sakin olun arkadaşlar! Korkulacak bir şey yok!
Sizin için başka başka ayetlerimiz de bulunmaktadır, siz yeter ki bizimle kalın:
Beğendiğiniz
(veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık
yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile
yetinin. (Nisa/3 Diyanet Vakfı)
İslamiyet
gibi tanrısı tek dinlerde emir, yasak ve doğmalar hep kardeştir; azıcık ucundan
da erkek egemen:
Eğer bir adam
kızını cariye(yani köle) olarak satarsa, kız, erkek köleler gibi özgür
bırakılmayacak. (Eksodus, 21,7)
Tanrı’nın
varlığına dair düşüncelerinizi merak ediyoruz. Evrenin yaratılıp
yaratılmadığını da soruyoruz. Ruhun ölümsüzlüğü hakkında düşüncelerinizi de
önemsiyoruz. Allah belamızı versin ki! Biz kullarımızı(hatalı-hatasız) niçin
yaratıyoruz? Eleştirsin, sorgulasın, büyüsün insan olsun para kazandırsın diye
yaratıyoruz. Ama sizden insan olmaz anacım! Şimdi şuracıkta donunuza kadar
soysak sizi gıkınız çıkmayacak!
“Bitirmeden önce
felsefespri’ye yaraşır bir açıklama yapmak gerek: Aç bir insana yiyecek bir şey
vermek için tanrıya inanmak şart değildir.” (NE LAN BU! ARTİSTLİĞİNİZ KİME
OLUM! Dediniz ve hapı yuttunuz hiç boşuna yalan söylemeyin, kendi
kulaklarımızla duyduk)
Bu yazıyı,
Türkiye’deki Felsefe Bölümlerini katleden Doçentlere, Profesörlere kısacası tüm
avanaklara armağan ediyoruz. Düşünememenize,
anlayamamanıza şaşırmayarak…
“Felsefe
profesörlerinin yüzünün kızarması gerektiği düşünülebilir, ne var ki bu
onlardan çok fazla şey beklemek olur.”
İşte bu bizim en
sinirli halimiz!
Etiketler:
albert einstein,
budizm,
din felsefesi,
eren gürleyük,
felsefe,
felsefespri,
fetih suresi,
hıristiyanlık,
hinduizm,
islam,
işkence,
kur'an-ı kerim,
musevilik,
nisa suresi,
sihizm,
tokai
27 Eylül 2012 Perşembe
hık demiş burnundan düşmüş
“Anasının kızı”,
“babasının oğlu”, ya da “dayısının yeğeni”… Kalıtımsal Yanıltmaca şimdi
başlıyor. Geçen hafta neler olmuştu isterseniz bir göz atalım ama önce kısa bir
ara. Hey, lanet olası televizyon! Burada sana yer yok!
Şimdi
ben buraya neden çıktım? Niçin çıktım? Nasıl çıktım? Bunu izaha gerek yok.
Gördünüz, yürüdüm çıktım. Ama çıkmamış da olabilirim. Çıkmışsam çıkmışımdır,
çıkmamışsam çıkmamışımdır. Görünen köy uzakta değildir. Buraya çıktık da
sonradan çıkmadık mı dedik? Bunlar bir takım uydurma laflardır. Sahi ya, ben
buraya neden çıktım? Kim çıkardı ulan beni buraya?
-Biz
çıkardıııık!
Evet,
evet! Siz çıkardınız. İzninizle başlıyoruz:
X’in
Y’den meydana gelmiş olmasının, Y’nin sahip olduğu özelliklerin tümünün B’de de
var olması anlamına geldiği varsayılır. Bu büyük bir ayıptır. Bu resmen
terbiyesizlik…
Ayıp
olanı ve yapılan bu terbiyesizliği merak ettiniz mi? Demek ki biz bu işi
biliyoruz! Kalıtımsal yanıltmaca şöyle bir beladır:
Meşe ağacı meşe
palamudundan oluşur.
Meşe palamutları
küçük ve parlaktır.
O halde meşe
ağaçları da küçük ve parlaktır.
Açıkça
gördünüz ki çuvalladık arkadaşlar. Felsefe de her zaman “Bütün insanlar
ölümlüdür. Sokrates insandır. O halde Sokrates ölümlüdür” tümdengelimi gibi
kolay lokmalar olmayabiliyor.
“Eğer birisi
sizi, bir şey kötü (ya da iyi) bir şeyden geliyorsa, o şeyin aynı derecede kötü
(ya da iyi) olması gerektiğine inanmaya teşvik ederse, bu kişinin savını daha
dikkatli inceleseniz iyi olur. İşin içinde kalıtımsal yanıltmaca olabilir.” Biz buna aynı
zamanda: “daş düşebülü ayu çıkabülü” diyoruz.
“Babası
neyse, oğlu da odur!” demeyelim, diyenleri uyaralım. İşin siyasi yorumuna hiç
girmiyorum. Ya da dur dur! Giriyorum! Filancanın annesi işkenceci, filanca da
işkenceci olmalı… Dilinize acı biber süreriz ona göre; duymayalım bir daha.
Bir
reklamla devam edelim: “Benim babam
Toyota gibi adam!” Hatırladınız mı? Akla ziyan bir reklam sloganıydı! Tıpkı
“oku oku bitmez amk” gibi! Fark şu: Anne/Baba Toyota olabilir; bu evladın Toyota
olacağı anlamına gelmez. AMK(açık, mert ve korkusuz) adlı spor gazetesine
gelince, özetle DIŞKI. (boş, onursuz, kışkırtıcı)
Kemal
Sunal’ın unutulmaz kürsü konuşmasıyla seslendik. Konumuzla pek alakası yok
ancak halk ozanı Neşet Ertaş’la birlikte anmak istedik. Güzel insanlar yitip
giderken, insan sevgisi rehberimiz olmaya devam edecek.
Etiketler:
amk,
eren gürleyük,
felsefe,
felsefespri,
genetik,
kalıtımsal yanıltmaca,
kastamonu,
kemal sunal,
neşet ertaş,
reklamlar,
siyaset felsefesi,
sokrates,
toyota,
tümdengelim
23 Eylül 2012 Pazar
kime göre neye göre
“Doğruları mı öğreticez? Kime göre? Neye göre? Hı? Aklına takılanı sormayanı yakarım. Ders mers derdimiz yok burda bizim, çizelgeye ders yazmışlar. O zaman buradaki tabirle yanıt verim; ilk dersimiz, kimsenin buradan alınacak derse ihtiyacı olmadığı…”
Son
Ders: Aşk ve Üniversite filminde, karşımıza akademisyen olarak çıkan Ferhan
Şensoy böyle sesleniyordu öğrencilerine. felsefespri’ye bir malzeme çıkarmalı
buradan dedim, düşündüm, düşümdüm ve buldum : “her şey bir şeye göre bir
şeydir”
Mutlak
olmayan, göreli; Türk Dil Kurumu’na göre de “bir şeye göre olan, varlığı başka
bir şeyin varlığına bağlı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana,
yerden yere değişebilen” durumları incelemenin zamanı gelmişti.
Zaman
mı?
Zaman
algısının göreliliği ile başlayalım: Kapı
çalınır, kadın kapıyı açar. Eşikte bir salyangoz durmaktadır. Kadın etrafa
bakınır, salyangozu alıp bahçeye fırlatır ve kapıyı kapar. İki hafta sonra gene
kapı çalınır, kadın kapıyı açar ve salyangoz yine kapıdadır. Salyangoz: “Ben
bunları hak edecek ne yaptım?” Kadın büyük ihtimalle Salyangoz’dan özür
dileyecek ve “lütfen beni affet!” diyecektir. Salyangoz’un eve gidip düşünmesi
gerekecek ve kadın aylarca vicdan azabı çekecektir. İnsanların salyangozlara
nasıl davranacağını öğrenmeleri gerekiyor.
İnsan
mı?
Günümüz
insanı her konuda haklıdır; her zaman her şeyi de bilmiştir. Sürekli "sen
öyle san" çıkışına maruz kaldığımız olur, olacaktır da… Pat: Hey, Mike! Çevreyolundayım ve seni
yeni cep telefonumla arıyorum. Mike: Aman dikkat et, Pat. Daha demin radyoda
kaçığın tekinin çevreyolunda ters yönde gittiğini duyurdular. Pat: Kaçığın teki
mi? Yahu çevreyolunda yüzlercesi var!
Ters
giden bir şeyler mi?
2012
yılında Dünya'nın en büyük karikatürünü çizmiş olan Erdil Yaşaroğlu’nun,
karikatürlerinde sıkça karşılaştığımız şeyler. Şey yani. E, şey işte!
Çok
güldük, çok şey öğrendik. Açıkçası durmak gibi bir niyetimiz de yok. Çünkü elimizde
başka bilgiler var:
Karıncalar,
canlılar dünyasını üçe ayırır: Birincisi: Aslan, Kaplan, Kurt ve Piton gibi
uysal, zararsız hayvanlar… İkincisi: Tavuk, kaz, ördek gibi yırtıcı, gagalayıcı
hayvanlar… Üçüncüsü: İnsanlar ve Karıncayiyengiller gibi eli kanlı diktatörler…
Yok devenin makyaj takımı...
19 Eylül 2012 Çarşamba
Felsefe Yapma - Mustafa Topaloğlu
Mustafa
Topaloğlu’nun “felsefe yapma” adlı harika eserini dinlemeyen arkadaşlar, bu
yazıyı okumadan önce lütfen dinlesin. Bu sefer hem çok gülecek hem çok
ağlayacak hem de çok olacağız.
Dinlediniz
mi? İlk dizelerden başlayalım o zaman:
Aklın varsa
kendine sakla, felsefe yapma. Kimi doğru kimi yanlış, kafana takma. Herkes bir
şey anlatır kendine göre, kimi haklı kimi haksız boş ver sana ne! Türkiye’deki
insanların felsefeye bakış açısını böylesine iyi özetleyen başka bir esere
rastlamak mümkün değil. Bu sözler aynı zamanda; politikacılara, trafiğe
yakalananlara ve holiganlara “barış çağrısı” niteliği de taşımaktadır.
Uzaydan gelmedik
ki dünyalıyız biz. Kimi orda, kimi burda var olmuşuz biz. Şimdi bu
sözleri talihsizlik olarak açıklayabiliriz ancak Topaloğlu’nun, varoluş
sorununa inanılmaz bir zihinsel çaba gösterdiği gözlerden kaçmamaktadır. Adam, en iyi arkadaşının karısıyla
yataktayken, arkadaşının arabasının sesini duyar. Derhal fırlayıp dolaba
saklanır. Arkadaşı gelir ve ceketini asmak için dolabı açtığında adamı
çırılçıplak bulur. “Mustafa, ne yapıyorsun burada?” der. Mustafa omuz silker:
“E, herkes bir yerde olmalı.” İşte Mustafa’yı da Topaloğlu’nu da duydunuz;
çözümse çözüm, felsefeyse felsefe, varoluşsa varoluş…
Âdem ile
Havva’dan doğduysak şayet, belki doğru belki yanlış akrabayız biz. Burada, bilgi yoksunu, insan azmanı kişileri
uyaran Topaloğlu, “din hakkında bilginiz yoksa konuşup günaha girmeyin”
demektedir. Tanrı var mı? sorusuna
bütün kapıları kapatan Mustafa bey, kardeşliğe de vurgu yapmaktadır.
Eserin
sonlarına doğru dünyadaki gelişmeleri de ele alan sanatçımız, duyarlı bir
vatandaş olmanın insanlıkla bağını önemsemektedir. Sanatçımız, “don’t filozofay”
diyerek etki alanını genişletmekte, olası yanlış çevirilere karşı müdahaleyi
amaçlamaktadır. Çünkü daha önce Schopenhauer ve Hegel gibi filozofların
eserlerini yakından takip etmiş ve çevirilerdeki tüm eksiklikleri
gözlemlemiştir.
Şimdi
oturup düşünmenin, sorgulamanın zamanı… Mustafa Topaloğlu’nun; Marx, Kant ve
Platon gibi düşünürlerden ne farkı var? Bu toplumdan neden bir Hegel, bir
Rousseau çıkmamış? Özellikle İstanbul’da, otobüs duraklarımızda ve
hastanelerimizde bolca zamanı olan halkımız neden hâlâ bir Heidegger
yumurtlayamadı. Türkiye’de nice Mustafa’lar, Nihat’lar, Sabri’ler ve Ayşe’ler
keşfedilmeyi bekler.
Mustafa
Topaloğlu’nun Yorumladığı Bazı Eserler
-
Felsefe
yapma
-
Of
of Eminem
-
Gerizekalı
sevgilim
-
Çukulata
sevgilim
-
Oy
memişler
-
Sen
de mi brütüs
Etiketler:
aristoteles,
eren gürleyük,
felsefe,
fıkra,
hegel,
heiddegger,
kant,
karl marx,
mustafa topaloğlu,
platon,
schopenhauer,
video
18 Eylül 2012 Salı
oğlum bir susar mısın ha
Düşünüyor olmanın insana verdiği sevinç sonsuzdur. Düşünemiyor olmanın insana verdiği sevinç de
sonsuzdur.
Hemen bir karikatürle durumu özetleyelim:
Düşünen ve düşünemeyen bu mutlu dostlarımızı ayakta alkışlıyoruz.
Yüzlerindeki tebessüm yüzümüze yansıdı.
Düşünen canlıları anlamak oldukça zordur.Sürekli söylem
halinde olmalarından kaynaklı olabilir bu anlamsızlık… Kimse, kimsenin konuşmasına
müsaade etmiyor. Bazılarına “sen susunca daha anlamlı oluyorsun” ya da “ağzını
açınca tüm anlamını yitiriyorsun” demekten başka kapı kalmıyor çıkmazımızda. Bir odunun, “bu aralar biraz yalnız kalmak istiyorum” dediği
ve hayatımızı mahvettiği görülmemiştir. Çünkü bütün odunlar her zaman susmayı seçmiştir. Düşünen, konuşan, söylenen canlılar ise çoğu zaman tehlikeli ve çıkarcıdır. Milyonlarca yaşanmışlık, milyonlarca öykü, milyonlarca fıkra bunun en güzel kanıtıdır adeta. Bir dakika, biri fıkra mı dedi:
Adamın biri günah çıkarma kabinine girer. “Peder,” der. “ben
yetmiş beş yaşındayım ve dün gece iki tane yirmilik kızla seviştim. Hem de aynı
anda.”
Rahip, “En son ne zaman günah çıkartmıştınız?” diye
sorar.
“Hiç çıkartmadım, peder. Yahudi’yim ben.”
“E, o zaman ne diye bana söylüyorsun be adam?”
“Herkese söylüyorum!”
Haydi durma, bir şeyler yap. Zor geliyorsa bir şeyler söyle.
Beceremiyorsan, bir şeyleri fark etmeye çalış.
Sonuç:
bazen sadece susmasını istersin.
Etiketler:
düşünmek,
eren gürleyük,
fıkra,
insan,
karikatür
14 Eylül 2012 Cuma
Türkiye’de Ördek Olmak
"Bursa’nın
Osmangazi İlçesi’nde, iddiaya göre 4 çocuk babası 50 yaşındaki A.Ç. önceki gece
geç saatlerde alkollü olarak kayınpederinin evine gelmiş. Burada terastaki
yatakta uyumak isteyen A.Ç kayınvalidesi ve kayınpederinin ısrarına rağmen
içeri girmemiş. Sabah saatlerinde terasa gelen kayınpeder, damadının gittiğini,
yattığı yatağın üzerinde ise tüy ve kan lekeleri bulunduğunu görmüş. Kayınpeder
kendisine ait ördeği kümeste perişan halde bulunca durumu polise bildirmiş.
Kayınpeder, “Sabah katlığımda yatağın üzerinden tüyler ve kanlar vardı. Kümesi
açtığımda ördeğin güçlükle yürüdüğünü ve sendelediğini gördüm” demiş. İddiaları
reddeden zanlı ifadesinden sonra salıverilirken, Kabahatler Kanunu’na göre 250
lira para cezasına çarptırılmış."
Ülkemizde
yaşanması nispeten normal olan hadisedir. Daha önce de; damacana, tavuk, eşek,
katır, at, kedi, köpek ve koyun gibi canlı cansız varlıklar, cinselliğimizle
ilgili sorunlarımızın pırtlamasına yol açmıştı.
Böyle
tuhaf ve olası işlere kalkışan insanların, acımasızca geyiğini yapacak değiliz.
Bazı gazetelerin yaptığı gibi ördeğin gözlerine siyah bant çekmeyeceğiz ya da
bazı televizyon kanallarında iddia edildiği gibi alkol alışkanlığının bütün bu
yaşananlara sebep olduğunu da iddia etmeyeceğiz.
Şiddete
uğramış, canından olmuş bir hayvan; 50
yaşında 4 çocuk babası bir insan ve son olarak da biz varız bu çemberin içinde.
Peki,
kim yanlış? Hangi açıklama yerinde? Ne yapmalı?
Ördek,
“Bedenim bana ait, adalet istiyorum. Haksızlık bu!” diyebilir. Biz de ona, “Evet,
sen haklısın!” deriz.
Zanlı, “Beni bu
sonuca yöneltende sizlersiniz. Ve kendi yaptığınız suça ceza kesiyorsunuz ve
aslında kendinizi yargılıyorsunuz!” diyebilir. Biz de ona, “Evet, sen de
haklısın deriz.
Ve bizden birileri
çıkıp, “İyi de, ikisi birden haklı olamaz!” dediğinde. “Sen de haklısın!”
demekten başka çaremiz yok!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)