7 Aralık 2012 Cuma

Radikal Blog - Kişisel Blog Yazıları ve En İyi Blog Yazarları Radikal'de!

Halihazırda iki yazı(fotoğraflara tıklayarak ulaşabilirsiniz):

Hey sen! Sana sesleniyoruz gör bizi; öğrencisinin devamsızlığını hesaplayan, notunu kıran ihtiyar, nerede o örgütlü devrimci sabahlar?

***

Galiba herkesin Yaşar Kemal olduğu bir dünya istiyorum; galibası fazla!

4 Kasım 2012 Pazar

26 Ekim 2012 Cuma

otoriteye başvurmak - bir bilene sormak


“Merhaba Türkiyeli! Bugün biraz felsefe yapalım mı?”
Türkiyeli: “Ne yani, açlık grevlerinden bahsetmeyecek misin?
Simurg 30 Kasım’da sinemalarda”
Türkiyeli:Simurg mu? Neyi anlatıyor?”
“Düşünceleri, gökyüzü altında çay içmeye duyulan özlemi, umutları, tanıklıkları ve bugünleri... Bir tutam mavi uğruna, biraz gökyüzünden, biraz denizden, biraz da kalbinizden dilenenleri, direnenleri…”

Televizyonda kanaldan kanala sekerken, hop düşüyorsunuz Müge Anlı’nın kucağına… Nihat Doğan ile bir doktor tartışıyor. Nihat Doğan: “Günde bir dal sigara sağlığa faydalıdır!” der. Doktor da sinirlenerek cevap verir: “Bir paket sigara sağlığa faydalıdır efendi, bir dal değil!” (aman canım mesela yani) Ve biz de doktorun tavsiyesine uyuyoruz. Ama bazen bu tür “otoriteye başvurmak” epeyce sakıncalıdır. Biliyorsunuz ki; bir kimse, herhangi bir meslekle ilgili bazı niteliklere sahip olsa bile yeterli olmayabilir.

Elinize bir gazete alıyorsunuz. Acun Ilıcalı’yı gördünüz. O da ne! Gazetenin ilk dört sayfasında da aynı reklam: Acun’un elinde bir kitap ve şöyle yazıyor: “Türkiye’nin yeteneği olmak mı istiyorsun? Aradığımız kişi sen olabilirsin! Peki, işin sırrını çözmek için bu kitabı okudun mu?” Kitap da Karl Marx’ın, Das Kapital’i olsun! (aman canım mesela yani) Reklamcılık sıklıkla otoriteye başvurur. Bir insanı soymakla, yolmakla başlar her şey!

Eğer yazımızı, İlahiyat Fakültesinden mezun olmuş ve şu an felsefe bölümünde hacılık yapan biri okuyor ise onun da anlayacağı dilden yazalım:
“Ertesi gün hapının yüzde yüz işe yaradığına inanıyorum.”
“Neden?”
“Çünkü İsmail Yakıt bana öyle söyledi!”
“Yani İsmail Yakıt bu konularda uzman öyle mi?”
“Hayır, porno yıldızı”
Hâlbuki İsmail Yakıt’ın “ertesi gün hapı” hakkındaki görüşlerinin, sizden ya da benden çok daha fazla bilgi içerdiğini düşünmemiz için bir neden yoktur. Evet, İsmail Yakıt bir alanda uzman ama uzman olmadığı diğer tüm alanlarda otorite olarak güvenilmemelidir.
 
Son bir örnek daha: “Recep Tayyip Erdoğan, mevcut hükümetin diğerlerinden daha iyi işler çıkardığını söylediğinde, ona gerçekten güvenebilir miyiz?” Elbette …..! (noktalı yeri siz doldurunuz!)

20 Ekim 2012 Cumartesi

ne dedin sen! hatırladınız mı?


Hatırlamak için çekelim mi? Çekelim haydi!
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Batman'daki incelemeleri sırasında Bölge Devlet Hastanesi'nde engelli Nurullah Mehmetoğlu'nun, "Asgari ücretle çalışıyoruz. Koşullarımızın düzeltilmesini istiyoruz" demesine sinirlenerek, "Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz. Daha ne yapalım" diye çıkışmıştı. Hatırladınız mı? Şimdi oturup engelli vatandaşlarımızın neler çektiği düşünelim! Ama yok biz bu tartışmayı başlatamayız. Çünkü engel bizde, beynimizde…

Meclisi toplama çağrısını eleştiren AKP genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik, “Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclis’i toplayamayız” ifadesini kullanmıştı, hatırladınız mı? Hüseyin Çelik’i karşımıza alıp sorduk mu? “1984’ten başlayarak say bakalım!” diye… Sormadık, soramadık. Sorsaydık da cevabı yapıştırırdı: Otuz bin, yirmi dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz, yirmi dokuz bin dokuz yüz doksan sekiz… …On üç, on iki, on bir, on, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir, sıfır… Çelik kendisini öyle ya da böyle haklı çıkarabilecek zekâya sahiptir.


 
Kemal Kılıçdaroğlu’nu unutmak da ayıp olur şimdi. Başbakana olan saygısını ve inancını ne güzel ifade etmişti hatırlayın: “Biz sayın başbakan gibi söz verip sözümüzde duran insanlardan değiliz.”

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Erciş’te hayatını kaybedenler için düzenlenen mevlide katılmış ve Hakkâri’de polis noktasına katırın üzerindeki bombayla saldırı girişimini kınayarak “O katırın hesabını nasıl verecekler, ben merak ediyorum. Bir gün hesabını verecekler. Katırın hakkını korumakta bize ait” demişti. Bunu hiçbir zaman unutmayın! Ya da unutun! Kamer Genç’in de dediği gibi: “Anlayana davul zurna saz, anlamayana sivrisinek…”

Unutmayın! Unutmayın! Lütfen ama lütfen hatırlayın!


Hatırlayın, “bana yetki verin kaçakçılığı on günde bitiririm” diyen Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez’i. Kaçakçılık şebekesi yönettiği ortaya çıkınca nasıl da gülmüştük halimize…

Hatırlayın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in zamlara “Güncelleme” ismini vermesini.  “Devlet, politikası gereği adam öldürebilir” açıklamasıyla vahşetin boyutlarını ortaya çıkaran Süleyman Demirel’i hatırlayın!
Adalet Bakanlığı, cezaevi nakil aracında beş mahkûmun yanarak ölmesiyle ilgili tazminat davasında ailelere verdiği yanıtı hatırlıyor musunuz? Biz söyleyelim: “Zaten size faydası olmazdı”

Fıkramız da hazır:

İsviçre'de bir kokteyl veriliyor. Büyükelçi Bakanı, İsviçre Bakanı ile tanıştırıyor: "İsviçre denizcilik bakanı" Türkiyeli bakan şaşırıyor: "İyi de İsviçre'de deniz yok, nasıl bakanı olur?" İsviçreli Bakanı: "İyi de sizde de Adalet Bakanı var!"

Neyse artık:Mübarek kurban şeker bayramınız kutlu olsun.”(Tansu Çiller)

Başlığın çıkış noktası ve yazıya ilham veren görüntüler için izleyin lütfen:

13 Ekim 2012 Cumartesi

matematik felsefesi ve matematiği katleden çocuk


İnsanlık tarihinin en eski bilimlerinden biri olan matematik ile ilk insanla birlikte başlayan felsefenin ilişkisini, Türkiye merkezli bir bakış açısıyla atlatmaya çalışacağız. Önce çocukluğumuza dönelim; sene bin dokuz yüz bilmem kaç, “Hüdaverdi-Pırtık” karşımızda:

—Ali bey amca siz yemeği hep tam mı yersiniz?
+O ne biçim söz Hüdaverdi, yemek yarım yenir mi hiç?
—Annem sizin için onlar hep sofradan yarı aç kalkarlar diyordu?
+E, söyle bakalım delikanlı, en çok hangi dersi seviyorsun sen?
—Matematik dersini!
+Aa, afferin benim akıllı oğlum, peki neden seviyorsun matematiği?
—Hocası on beş gündür gelmiyor da ondan!

Matematik ile mantık arasındaki ilişkiyi özetleyelim mi, ne dersiniz?

Elinize bir ip alın ve o ipe iki düğüm atın. Sonra elinize bir başka ip alın ve o ipe de iki düğüm atın. İki ipi birbirine bağlayın; kaç düğüm etti? Beş mi? Bize ne demişlerdi: 2+2=4

Üzülmeyin arkadaşlar! Bu durumu Feridun Düzağaç önceden fark etmişti. Ne diyordu Boş Ders’te: Kendimi kendimden çıkartsam sıfır kalmaz. Bu matematik bizi kandırıyor hocaaaaaamm. Elde var sorular... Gözyaşları... Boş umutlar… Hesaplar tutmaz… Tutmaz hocaaaaaaammm! Tık

Böyle bir iklimde ortaya öyle bir öğrenci çıktı ki, “Soyut matematikler dünyası ile materyal evren arasındaki ilişki nedir?” sorusunu tekrar gündeme getirdi. İşte o öğrenci:



 
Sonra bir suçlu aradık; o anlayışsız öğretmenlerimiz el kaldırdı: Buradayız! Biz buradayız! Elimizde abaküs kaldık bir başımıza… Bir de fıkralarımız kaldı; buyurun onlardan birisiyle daha tanışın:

Üç ihtiyar hafıza testi yaptırmak için doktora gider. Doktor ilkine sorar: “Üç kere üç kaç eder?”
“285!” der adam.
Doktor endişeyle ikinciye döner: “Üç kere üç?”
“Pazartesi!” diye bağırır ikinci ihtiyar.
Doktor iyice endişelenir ve üçüncüye döner: “Peki, size de bir soralım. Üç kere üç, kaç eder?”
“Dokuz,” der üçüncü ihtiyar.
“Harika!” der doktor. “Nasıl buldunuz bakalım?”
“Kolay” der adam. “Pazartesi’den 285 çıkardım.”

Bir sosyopatın dediği gibi: “Eğer mutsuzsam, mutlu olmak için matematikle uğraşırım, eğer mutluysam, mutlu kalmak için matematikle uğraşırım.”

Daha neler göreceğiz neler! İnsan sevgisi rehberimiz olsun.

12 Ekim 2012 Cuma

zaytung biz ve son dakika


Felsefe Filozof Felsefespri programına hoş geldiniz efendim. Kısa mesajla bize ulaşmak için FFF yazdıktan sonra bir boşluk bırakıyorsunuz +905346378700’a gönderiyorsunuz.(sizin paranız filan vardır şimdi, yoksa yemişiz görüşlerinizi) Faksla da bize ulaşabilirsiniz, 0 212 alan kodu, 333 33 33. E-posta adresimiz de felsefespri@gmail.com.  Twitter ve Facebook’tan da takip etmeyi unutmayın. Neyse! Çok değerli bir konuğumuz var. Kaldı ki değersiz gördüğümüz şeylerle pek işimiz olmuyor. Rechep Gull Arinc Shahin Üniversitemizin Güzel Sanatlar Fakültesinin Dekanı Profesör Doktor Sayın Hakan Bil Zaytung hocamız bugün bizlerle birlikte programımıza konuk olarak katılıyor. Ne büyük şeref ki onu programımızda ağırlıyoruz. Değerli hocam hoş geldiniz, ayaklarınıza sağlık, şeref verdiniz. Bizi kırmadınız ve bugün burada konuğumuz oldunuz. “Dürüst, Tarafsız, Ahlaksız Haber” sloganıyla mizahi haberler veren, Türkiye merkezli “Zaytung” bizi kırmadı ve bugün burada konuğumuz oldu. İnanılır gibi değil la!

Zaytung: “Ne o haber nefesleri kesti, ne de o şok görüntüler kanımızı dondurdu...”

“Tekrar Hoş geldiniz efendim! Hazırsanız hemen bir soruyla başlayalım.
Zaytung:  “Çay hazır…”

“Çok hızlısınız anacım! Bu kadar kısa sürede, bu denli ince bir mizahi üslup anlayışını neye borçlusunuz?”
Zaytung: “Menüyü en ince ayrıntısına kadar inceleyen genç, yine bira söyledi...” 

“Bira mı?” Neydi şimdi bu!”
Zaytung:  Alkol ve Akaryakıt'a Gelen Son Zamlara Suriyeli Mültecilerden Sert Tepki: "Biz Gürcistan'a gidiyoruz!”

“Kısa bir ara!”

Cumartesi pazarının sunduğu, Felsefe Filozof Felsefespri devam edecek…


Şimdi söz ustanın! Usta derki al eseni, biz biliriz en güzeli. Borumu bu? Borudur bu, adıyla sanıyla esendir bu! Usta deyip geçme güzel, hem biçer hem döşer. Borumu bu? Borudur bu, adıyla sanıyla esendir bu! Envai çeşit usta işi borular esen plastikte. Bu işte bizim borumuz öter!


Cumartesi pazarının sunduğu, Felsefe Filozof Felsefespri devam ediyor…


“Bildiğiniz gibi Türkiye’de felsefeci ve filozof ayrımı yapılmakta, siz bu ayrımı nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Zaytung:  “Felsefe Bölümü mezunları ''filozof'' sıfatı alabilmek için AİHM'e başvurdu...”

“Bu felsefe dünyasında bomba etkisi yaratmıştı öyle değil mi?”
Zaytung:  "Tanrı ölmedi, öldürüldü" İddiası Felsefe Dünyasında Bomba Etkisi Yarattı...”

“Şimdi bir dakika, karıştırmayın Tanrıyı! Filozof ve felsefeci diyorduk, AİHM’den bir sonuç çıktı mı?”
Zaytung: “Felsefe mezunlarının filozofluk başvurularının olumlu sonuçlanması üzerine peygamberlik için başvuran din öğretmenlerinin umutlu bekleyişi sürüyor...”

“Yahu bi gevşeyin Allah aşkına! Neyse, bir izleyicimiz diyor ki; Zaytung’un 12. Felsefe kurultayından haberi var mı?”
Zaytung: “12. Felsefe Kurultayında Bu Yıl da "Ayıp" ve "Yazık" Kavramlarını Tanımlayabilen Çıkmadı...”

“Bu başarısızlığın sebepleri üzerine hiç kafa yordunuz mu?”
Zaytung: “Felsefe olimpiyatlarına katılacak takımımızda, sakatlıkları geçen 2 sporcumuz, antrenmanı takımdan ayrı düz mantık çalışması yaparak tamamladılar...”

“Felsefe olimpiyatlarına katılacak takımımızda hiç kadın olmaması da ayrı bir tartışma konusu öyle değil mi?”
Zaytung:  “Türkiyeli kadınların % 97'si hep iyi niyeti yüzünden kaybediyor”

“Birkaç ay önce Türkiye, altına sizin imza attığınız bir haberle sokaklara döküldü ama hemen ardından haberin şişirme olduğu söylentisi yayıldı.”  Hatırlamayanlar için: Adıyaman Fatih Anadolu Lisesi 11/C Sınıfı, Felsefe Dersinde Hayatın Anlamını Çözdü.
Zaytung: “Zaytung.com Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı'ndan Bildirilmiştir: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel materyal, html kodlarına varıncaya kadar yalandır uydurmadır. Kemik yaşı 18'den küçük olanlar siteye bir arkadaşa bakıp hemen çıkmak için dahi giremezler. Son olarak bizi dava edip mahkemelerde süründürmezseniz gerçekten çok seviniriz. Saygılarımızla.”

“Son olarak programımızı nasıl buldunuz?”
Zaytung: “Yetenek ve donanımınızın ön plana çıkacağı, gerçek kapasitenizin herkes tarafından fark edileceği bir döneme giriyorsunuz. Bu dönemi izin alarak falan bir şekilde atlatabilirseniz, işinizi hala elinizde tutmanız mümkün gibi görünüyor... Son Olarak Suriye'nin de Eklenmesiyle Birlikte Türkiye'nin Resmi Özür Beklediği Ülke Sayısı 82'ye ulaştı.”
 
“Gördünüz işte, Zaytung böyle ilginçliklerle dolu bir hastalık. Duymak ve görmek istediğiniz haberlerle yeniden karşınızda olmak dileği ile her nerede yaşanılıyor ve yaşatılıyorsa ve yarına bir şans verin.”

7 Ekim 2012 Pazar

varlık felsefesi - ekmek çıktıııı

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’nde bölüm başkanlığı yapmakta olan Ömer Naci Soykan’ın derste öğrencilerine anlatmış olduğu bir hikâyeden yola çıktık ve o hikâye bizi buraya kadar sürükledi.


“İşiniz vardı da biz mi aldık?” “Petrol vardı da biz mi içtik?” “Trabzon'u Akdeniz'in incisi yapacağım.”diyenlerin hüküm sürdüğü; insanların “ekmek”, “tüp”, “zeytinyağı” kuyruğunda insanlık dışı manzaralara şahit olduğu bir dönem…(2012’de durum çok da farklı değil esasen) Açlık, yoksulluk, yolsuzluk… Cümlelerle resimleyemediğimizi düşünüyoruz, o halde “Çöpçüler Kralı”ndan bir kesit sunalım sizlere:


Bir gün Ömer Naci Soykan kuyruktadır.(maaş mı, kesmeşeker mi, ekmek mi, tüp mü o da hatırlamıyor) Orta yaşlı bir kadın hemen Soykan’ın önüne kaynak yapar. Soykan ses çıkarmaz ama bakışları korkunçtur. Kaynak yapan kadın kendince: “Burası benim yerimdi,” der. Soykan sinirlenerek: “Hayır burası sizin yeriniz değildi,” der. İnat bu ya kadın üsteler: “Evet, burası benim yerimdi, bir işim çıkmıştı sadece, şimdi gelebildim.” Soykan da: “Bedeniniz neredeyse siz oradasınızdır, siz hem sıradan çıkıp hem de sıranızı koruyamazsınız” der. Ve kadın Soykan’ın delirmiş olduğunu düşünüp oradan uzaklaşır.

Bu olay bize şu fıkrayı hatırlatır: Adam, en iyi arkadaşının karısıyla yataktayken, arkadaşının arabasının sesini duyar. Derhal fırlayıp dolaba saklanır. Arkadaşı gelir ve ceketini asmak için dolabı açtığında adamı çırılçıplak bulur. “Mustafa, ne yapıyorsun burada?” der. Mustafa omuz silker: “E, herkes bir yerde olmalı.”

Buradan hareketle cisme yer kaplayan dememizde hiçbir sakınca göremiyoruz. Descartes’a da değinmiş olduk. Konuyu bir akşam sohbeti ile pekiştirelim:
Gorgias: “Bilinecek bir şey yoktur adamım!”
Heraklitos: “Yapma bebeğim! Bilgelik tektir; her şeyi her şeyle yöneten düşünceyi bilmektir.”
Gorgias: “Bir şey varsa bile bilinemez Heraklit! Kızdırma beni!”
Heraklitos: “Çok katısın corci, bilmişlik de yapıyorsun hem. Unutma çok bilgi insanı akıllı yapmaz!”
Gorgias: “Kes bu zırvaları! Beni dinle önce, bak bak geliyor: Bilinse bile başkalarına bildirilemez.”
Heraklitos: “Hesap lütfen!”

Varlık nedir? Bir nesnenin özellikleri veya ilişkileri nedir ve bunlar nesneyle nasıl ilişkilidir? Falan mı filan mı felan mı fistan mı derken sağlığınıza dikkat edin. Keyifli bir hafta sonu için alternatifler sunamıyoruz ama sizi çok seviyoruz.


2 Ekim 2012 Salı

Din Felsefesi ve Çakar Çakmaz Çakan Çakmak

Sizi gidi allahsız kitapsız pislikler! Lanet olası günahkâr çocuklar... Abdestsiz, namazsız, kaygısız, namussuzlar... Cevap verin! Tanrı yok mudur tok mudur he? Kurtuluş yolunuz peki? İbadet, kutsal mekân, dua, mucize? Ayin? Paskalya, Kurban ve Ramazan? Muhammed, Ali, İsa, Musa? Bakmayın aval aval, cevap verin! Konuşun dedik size! Konuşun! Oyun mu oynuyoruz lan burada! He? Biz sizi yola getirmesini biliriz:

Kim Allah'a ve Resulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır. (Fetih Suresi/13 Türkçe meal Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır)

Konuşun dedik, konuşun yoksa dinimize imanımıza gebertiriz sizi:

Muhakkak ki ayetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında ateşe atacağız. Onların derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için onları(derilerini) başka deriler ile değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah Aziz’dir, Hakim’dir. (Nisa Suresi/56 Türkçe meal İmam İskender Ali Mihr)

He şöyle yola gelin! Şimdi biraz sakin olun arkadaşlar! Korkulacak bir şey yok! Sizin için başka başka ayetlerimiz de bulunmaktadır, siz yeter ki bizimle kalın:

Beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. (Nisa/3 Diyanet Vakfı)

İslamiyet gibi tanrısı tek dinlerde emir, yasak ve doğmalar hep kardeştir; azıcık ucundan da erkek egemen:

Eğer bir adam kızını cariye(yani köle) olarak satarsa, kız, erkek köleler gibi özgür bırakılmayacak. (Eksodus, 21,7)

Tanrı’nın varlığına dair düşüncelerinizi merak ediyoruz. Evrenin yaratılıp yaratılmadığını da soruyoruz. Ruhun ölümsüzlüğü hakkında düşüncelerinizi de önemsiyoruz. Allah belamızı versin ki! Biz kullarımızı(hatalı-hatasız) niçin yaratıyoruz? Eleştirsin, sorgulasın, büyüsün insan olsun para kazandırsın diye yaratıyoruz. Ama sizden insan olmaz anacım! Şimdi şuracıkta donunuza kadar soysak sizi gıkınız çıkmayacak!

“Bitirmeden önce felsefespri’ye yaraşır bir açıklama yapmak gerek: Aç bir insana yiyecek bir şey vermek için tanrıya inanmak şart değildir.” (NE LAN BU! ARTİSTLİĞİNİZ KİME OLUM! Dediniz ve hapı yuttunuz hiç boşuna yalan söylemeyin, kendi kulaklarımızla duyduk)

Bu yazıyı, Türkiye’deki Felsefe Bölümlerini katleden Doçentlere, Profesörlere kısacası tüm avanaklara armağan ediyoruz. Düşünememenize, anlayamamanıza şaşırmayarak…

“Felsefe profesörlerinin yüzünün kızarması gerektiği düşünülebilir, ne var ki bu onlardan çok fazla şey beklemek olur.”

İşte bu bizim en sinirli halimiz! 


27 Eylül 2012 Perşembe

hık demiş burnundan düşmüş

“Anasının kızı”, “babasının oğlu”, ya da “dayısının yeğeni”… Kalıtımsal Yanıltmaca şimdi başlıyor. Geçen hafta neler olmuştu isterseniz bir göz atalım ama önce kısa bir ara. Hey, lanet olası televizyon! Burada sana yer yok!

Şimdi ben buraya neden çıktım? Niçin çıktım? Nasıl çıktım? Bunu izaha gerek yok. Gördünüz, yürüdüm çıktım. Ama çıkmamış da olabilirim. Çıkmışsam çıkmışımdır, çıkmamışsam çıkmamışımdır. Görünen köy uzakta değildir. Buraya çıktık da sonradan çıkmadık mı dedik? Bunlar bir takım uydurma laflardır. Sahi ya, ben buraya neden çıktım? Kim çıkardı ulan beni buraya?

-Biz çıkardıııık!

Evet, evet! Siz çıkardınız. İzninizle başlıyoruz:

X’in Y’den meydana gelmiş olmasının, Y’nin sahip olduğu özelliklerin tümünün B’de de var olması anlamına geldiği varsayılır. Bu büyük bir ayıptır. Bu resmen terbiyesizlik…

Ayıp olanı ve yapılan bu terbiyesizliği merak ettiniz mi? Demek ki biz bu işi biliyoruz! Kalıtımsal yanıltmaca şöyle bir beladır:
Meşe ağacı meşe palamudundan oluşur.
Meşe palamutları küçük ve parlaktır.
O halde meşe ağaçları da küçük ve parlaktır.
Açıkça gördünüz ki çuvalladık arkadaşlar. Felsefe de her zaman “Bütün insanlar ölümlüdür. Sokrates insandır. O halde Sokrates ölümlüdür” tümdengelimi gibi kolay lokmalar olmayabiliyor.

“Eğer birisi sizi, bir şey kötü (ya da iyi) bir şeyden geliyorsa, o şeyin aynı derecede kötü (ya da iyi) olması gerektiğine inanmaya teşvik ederse, bu kişinin savını daha dikkatli inceleseniz iyi olur. İşin içinde kalıtımsal yanıltmaca olabilir.” Biz buna aynı zamanda: “daş düşebülü ayu çıkabülü” diyoruz.

“Babası neyse, oğlu da odur!” demeyelim, diyenleri uyaralım. İşin siyasi yorumuna hiç girmiyorum. Ya da dur dur! Giriyorum! Filancanın annesi işkenceci, filanca da işkenceci olmalı… Dilinize acı biber süreriz ona göre; duymayalım bir daha.

Bir reklamla devam edelim: “Benim babam Toyota gibi adam!” Hatırladınız mı? Akla ziyan bir reklam sloganıydı! Tıpkı “oku oku bitmez amk” gibi! Fark şu: Anne/Baba Toyota olabilir; bu evladın Toyota olacağı anlamına gelmez. AMK(açık, mert ve korkusuz) adlı spor gazetesine gelince, özetle DIŞKI. (boş, onursuz, kışkırtıcı)

Kemal Sunal’ın unutulmaz kürsü konuşmasıyla seslendik. Konumuzla pek alakası yok ancak halk ozanı Neşet Ertaş’la birlikte anmak istedik. Güzel insanlar yitip giderken, insan sevgisi rehberimiz olmaya devam edecek.

23 Eylül 2012 Pazar

kime göre neye göre

“Doğruları mı öğreticez? Kime göre? Neye göre? Hı? Aklına takılanı sormayanı yakarım. Ders mers derdimiz yok burda bizim, çizelgeye ders yazmışlar. O zaman buradaki tabirle yanıt verim; ilk dersimiz, kimsenin buradan alınacak derse ihtiyacı olmadığı…


Son Ders: Aşk ve Üniversite filminde, karşımıza akademisyen olarak çıkan Ferhan Şensoy böyle sesleniyordu öğrencilerine. felsefespri’ye bir malzeme çıkarmalı buradan dedim, düşündüm, düşümdüm ve buldum : “her şey bir şeye göre bir şeydir”

Mutlak olmayan, göreli; Türk Dil Kurumu’na göre de “bir şeye göre olan, varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana, yerden yere değişebilen” durumları incelemenin zamanı gelmişti.

Zaman mı?

Zaman algısının göreliliği ile başlayalım: Kapı çalınır, kadın kapıyı açar. Eşikte bir salyangoz durmaktadır. Kadın etrafa bakınır, salyangozu alıp bahçeye fırlatır ve kapıyı kapar. İki hafta sonra gene kapı çalınır, kadın kapıyı açar ve salyangoz yine kapıdadır. Salyangoz: “Ben bunları hak edecek ne yaptım?” Kadın büyük ihtimalle Salyangoz’dan özür dileyecek ve “lütfen beni affet!” diyecektir. Salyangoz’un eve gidip düşünmesi gerekecek ve kadın aylarca vicdan azabı çekecektir. İnsanların salyangozlara nasıl davranacağını öğrenmeleri gerekiyor.

İnsan mı?

Günümüz insanı her konuda haklıdır; her zaman her şeyi de bilmiştir. Sürekli "sen öyle san" çıkışına maruz kaldığımız olur, olacaktır da… Pat: Hey, Mike! Çevreyolundayım ve seni yeni cep telefonumla arıyorum. Mike: Aman dikkat et, Pat. Daha demin radyoda kaçığın tekinin çevreyolunda ters yönde gittiğini duyurdular. Pat: Kaçığın teki mi? Yahu çevreyolunda yüzlercesi var!

Ters giden bir şeyler mi?

2012 yılında Dünya'nın en büyük karikatürünü çizmiş olan Erdil Yaşaroğlu’nun, karikatürlerinde sıkça karşılaştığımız şeyler. Şey yani. E, şey işte!




Çok güldük, çok şey öğrendik. Açıkçası durmak gibi bir niyetimiz de yok. Çünkü elimizde başka bilgiler var:

Karıncalar, canlılar dünyasını üçe ayırır: Birincisi: Aslan, Kaplan, Kurt ve Piton gibi uysal, zararsız hayvanlar… İkincisi: Tavuk, kaz, ördek gibi yırtıcı, gagalayıcı hayvanlar… Üçüncüsü: İnsanlar ve Karıncayiyengiller gibi eli kanlı diktatörler…

Yok devenin makyaj takımı...

19 Eylül 2012 Çarşamba

Felsefe Yapma - Mustafa Topaloğlu


Mustafa Topaloğlu’nun “felsefe yapma” adlı harika eserini dinlemeyen arkadaşlar, bu yazıyı okumadan önce lütfen dinlesin. Bu sefer hem çok gülecek hem çok ağlayacak hem de çok olacağız.


Dinlediniz mi? İlk dizelerden başlayalım o zaman:

Aklın varsa kendine sakla, felsefe yapma. Kimi doğru kimi yanlış, kafana takma. Herkes bir şey anlatır kendine göre, kimi haklı kimi haksız boş ver sana ne! Türkiye’deki insanların felsefeye bakış açısını böylesine iyi özetleyen başka bir esere rastlamak mümkün değil. Bu sözler aynı zamanda; politikacılara, trafiğe yakalananlara ve holiganlara “barış çağrısı” niteliği de taşımaktadır.

Uzaydan gelmedik ki dünyalıyız biz. Kimi orda, kimi burda var olmuşuz biz. Şimdi bu sözleri talihsizlik olarak açıklayabiliriz ancak Topaloğlu’nun, varoluş sorununa inanılmaz bir zihinsel çaba gösterdiği gözlerden kaçmamaktadır. Adam, en iyi arkadaşının karısıyla yataktayken, arkadaşının arabasının sesini duyar. Derhal fırlayıp dolaba saklanır. Arkadaşı gelir ve ceketini asmak için dolabı açtığında adamı çırılçıplak bulur. “Mustafa, ne yapıyorsun burada?” der. Mustafa omuz silker: “E, herkes bir yerde olmalı.” İşte Mustafa’yı da Topaloğlu’nu da duydunuz; çözümse çözüm, felsefeyse felsefe, varoluşsa varoluş…

Âdem ile Havva’dan doğduysak şayet, belki doğru belki yanlış akrabayız biz. Burada, bilgi yoksunu, insan azmanı kişileri uyaran Topaloğlu, “din hakkında bilginiz yoksa konuşup günaha girmeyin” demektedir. Tanrı var mı? sorusuna bütün kapıları kapatan Mustafa bey, kardeşliğe de vurgu yapmaktadır.

Eserin sonlarına doğru dünyadaki gelişmeleri de ele alan sanatçımız, duyarlı bir vatandaş olmanın insanlıkla bağını önemsemektedir. Sanatçımız, “don’t filozofay” diyerek etki alanını genişletmekte, olası yanlış çevirilere karşı müdahaleyi amaçlamaktadır. Çünkü daha önce Schopenhauer ve Hegel gibi filozofların eserlerini yakından takip etmiş ve çevirilerdeki tüm eksiklikleri gözlemlemiştir.

Şimdi oturup düşünmenin, sorgulamanın zamanı… Mustafa Topaloğlu’nun; Marx, Kant ve Platon gibi düşünürlerden ne farkı var? Bu toplumdan neden bir Hegel, bir Rousseau çıkmamış? Özellikle İstanbul’da, otobüs duraklarımızda ve hastanelerimizde bolca zamanı olan halkımız neden hâlâ bir Heidegger yumurtlayamadı. Türkiye’de nice Mustafa’lar, Nihat’lar, Sabri’ler ve Ayşe’ler keşfedilmeyi bekler.

Şu düşündürücü çağımızda, daha da düşündürücü olan, bizim hâlâ düşünmüyor olduğumuzdur.

Mustafa Topaloğlu’nun Yorumladığı Bazı Eserler
-          Felsefe yapma
-          Of of Eminem
-          Gerizekalı sevgilim
-          Çukulata sevgilim
-          Oy memişler
-          Sen de mi brütüs


18 Eylül 2012 Salı

oğlum bir susar mısın ha

Düşünüyor olmanın insana verdiği sevinç sonsuzdur. Düşünemiyor olmanın insana verdiği sevinç de sonsuzdur.
Hemen bir karikatürle durumu özetleyelim: 


Düşünen ve düşünemeyen bu mutlu dostlarımızı ayakta alkışlıyoruz. Yüzlerindeki tebessüm yüzümüze yansıdı.

Düşünen canlıları anlamak oldukça zordur.Sürekli söylem halinde olmalarından kaynaklı olabilir bu anlamsızlık… Kimse, kimsenin konuşmasına müsaade etmiyor. Bazılarına “sen susunca daha anlamlı oluyorsun” ya da “ağzını açınca tüm anlamını yitiriyorsun” demekten başka kapı kalmıyor çıkmazımızda. Bir odunun, “bu aralar biraz yalnız kalmak istiyorum” dediği ve hayatımızı mahvettiği görülmemiştir. Çünkü bütün odunlar her zaman susmayı seçmiştir. Düşünen, konuşan, söylenen canlılar ise çoğu zaman tehlikeli ve çıkarcıdır. Milyonlarca yaşanmışlık, milyonlarca öykü, milyonlarca fıkra bunun en güzel kanıtıdır adeta. Bir dakika, biri fıkra mı dedi:

Adamın biri günah çıkarma kabinine girer. “Peder,” der. “ben yetmiş beş yaşındayım ve dün gece iki tane yirmilik kızla seviştim. Hem de aynı anda.”
Rahip, “En son ne zaman günah çıkartmıştınız?” diye sorar.
“Hiç çıkartmadım, peder. Yahudi’yim ben.”
“E, o zaman ne diye bana söylüyorsun be adam?”
“Herkese söylüyorum!”

Haydi durma, bir şeyler yap. Zor geliyorsa bir şeyler söyle. Beceremiyorsan, bir şeyleri fark etmeye çalış.

Sonuç: 
bazen sadece susmasını istersin.

14 Eylül 2012 Cuma

Türkiye’de Ördek Olmak


Şişirme ya da değil ama ürkütücü bir haberle devam edelim:

"Bursa’nın Osmangazi İlçesi’nde, iddiaya göre 4 çocuk babası 50 yaşındaki A.Ç. önceki gece geç saatlerde alkollü olarak kayınpederinin evine gelmiş. Burada terastaki yatakta uyumak isteyen A.Ç kayınvalidesi ve kayınpederinin ısrarına rağmen içeri girmemiş. Sabah saatlerinde terasa gelen kayınpeder, damadının gittiğini, yattığı yatağın üzerinde ise tüy ve kan lekeleri bulunduğunu görmüş. Kayınpeder kendisine ait ördeği kümeste perişan halde bulunca durumu polise bildirmiş. Kayınpeder, “Sabah katlığımda yatağın üzerinden tüyler ve kanlar vardı. Kümesi açtığımda ördeğin güçlükle yürüdüğünü ve sendelediğini gördüm” demiş. İddiaları reddeden zanlı ifadesinden sonra salıverilirken, Kabahatler Kanunu’na göre 250 lira para cezasına çarptırılmış."

Ülkemizde yaşanması nispeten normal olan hadisedir. Daha önce de; damacana, tavuk, eşek, katır, at, kedi, köpek ve koyun gibi canlı cansız varlıklar, cinselliğimizle ilgili sorunlarımızın pırtlamasına yol açmıştı.

Böyle tuhaf ve olası işlere kalkışan insanların, acımasızca geyiğini yapacak değiliz. Bazı gazetelerin yaptığı gibi ördeğin gözlerine siyah bant çekmeyeceğiz ya da bazı televizyon kanallarında iddia edildiği gibi alkol alışkanlığının bütün bu yaşananlara sebep olduğunu da iddia etmeyeceğiz.

Şiddete uğramış, canından olmuş bir hayvan;  50 yaşında 4 çocuk babası bir insan ve son olarak da biz varız bu çemberin içinde.

Peki, kim yanlış? Hangi açıklama yerinde? Ne yapmalı?
 
Ördek, “Bedenim bana ait, adalet istiyorum. Haksızlık bu!” diyebilir. Biz de ona, “Evet, sen haklısın!” deriz.

Zanlı, “Beni bu sonuca yöneltende sizlersiniz. Ve kendi yaptığınız suça ceza kesiyorsunuz ve aslında kendinizi yargılıyorsunuz!” diyebilir. Biz de ona, “Evet, sen de haklısın deriz.

Ve bizden birileri çıkıp, “İyi de, ikisi birden haklı olamaz!” dediğinde. “Sen de haklısın!” demekten başka çaremiz yok!